Kısa bir İzlanda ziyareti yapacaksanız,
genelde tavsiye edilen Reykjavik ile beraber bir de günübirlik Golden Circle
turu yapmanız, ki bunu yaptığınızda ülkenin birçok doğa harikasını bir arada
görebiliyorsunuz gerçekten de. Golden Circle’ın en önemli üç durağı “Þingvellir
Milli Parkı”, “Geysir Jeotermal Bölgesi” ve “Gullfoss şelalesi”. Biz bunların
yanında bir de ek olarak “Kerið” kraterine uğradık.
Kerið
Seljalandfoss – Kerið arası yaklaşık bir
saat sürdü. Ozi yolda uyudu. Kerið’e varınca onu uyandırmadık. Tal’la nöbetleşe
krateri görmeye gittik. İlk defa böyle bir doğal oluşumu görmeye girerken ödeme
yaptık, kişibaşı 400 ISK (15 TL). Krater yaklaşık 6500 yıl önce genelde
bildiğimizin aksine bir patlama sonucu değil, altındaki magmanın akarak, bu
bölümün boşalması ve çökmesiyle oluşmuş. Etrafta hiç lav tarlası olmaması da
patlama olmadığının göstergesi sayılıyormuş.
Gerçekten de etraf gayet yeşillikli ve toprak da kırmızı/turuncu renkliydi. Tal krater gölünün yanına kadar inmemiş sadece tepeden ağzında dolanmış. Ben gölün kenarına kadar inip, daha önce her fotoğrafta gördüğüm göl kenarındaki o tek başına duran bankta oturmanın hayalini kurmuştum. Ancak sonuç hayak kırıklığı! Bank gölün içinde duruyordu. J Onu oraya kim nasıl itti bilemiyorum. Burası birçok kültürel etkinliğe de ev sahipliği yapıyormuş. En unutulmazlarından biri de Björk’ün bir sal üstünde verdiği konsermiş.
Kerið |
Gerçekten de etraf gayet yeşillikli ve toprak da kırmızı/turuncu renkliydi. Tal krater gölünün yanına kadar inmemiş sadece tepeden ağzında dolanmış. Ben gölün kenarına kadar inip, daha önce her fotoğrafta gördüğüm göl kenarındaki o tek başına duran bankta oturmanın hayalini kurmuştum. Ancak sonuç hayak kırıklığı! Bank gölün içinde duruyordu. J Onu oraya kim nasıl itti bilemiyorum. Burası birçok kültürel etkinliğe de ev sahipliği yapıyormuş. En unutulmazlarından biri de Björk’ün bir sal üstünde verdiği konsermiş.
Sulara gömülmüş bir garip bank... |
Gullfoss
Kerið’den sonra sırada İzlanda’da
göreceğimiz son şelale “Gullfoss” vardı, nam-ı diğer Altın Şelaleler. Basamak
şeklinde arka arkaya çapraz olarak akan bu iki şelale Hvita nehri üzerinde. İlk
şelalede 11, ikincisinde ise 21 metre yükseklikten dökülen sular kanyon boyunca
ilerliyor. Güneşli bir zamana denk gelseydik çok güzel gökkuşakları da
görebilirdik ama ne yazık ki hava kapalıydı ve hatta hafiften yağmur
atıştırıyordu. Şelaleyi değişik açılardan görebileceğiniz pek çok nokta var.
Aşağılara doğru da inilebiliyor. Biz sadece yukarıdan gidebildiğimiz en son
yürüyüş noktasına kadar gittik çünkü Ozi’nin arabasını da almıştık, onu indir
çıkart yapmayı göze alamadık açıkçası. Gullfoss’un ihtişamını ve heybetini
anlatmaya sözcükler yetmez sanırım. Fotoğraflara bakalım mı? (Buna rağmen hala
en sevdiğimiz şelale Skógafoss! J )
Gulfoss |
Gulfoss |
Geysir
Merakla beklediğimiz diğer bir nokta
olan “Geysir”e, yani gayzere mesafemiz 15 dakika kadardı. Coğrafya kitaplarında
okuyup, o kadar çok suyu bir çırpıda yukarılara fışkırttığını hayal ettiğim
gayzerleri dünya gözüyle göreceğim için kendimce heyecanlıydım da. J Geysa da İzlandaca fışkırmak demekmiş bu arada.
İrili ufaklı kuyuları andıran gayzerler bu bölgede rastgele serpiştirilmiş
gibi, suları için için fokurduyor, kabarcıkları görebiliyorsunuz. Geysir
buradaki en büyük gayzerdi ve dolayısıyla etrafında en çok kalabalığı toplayan.
5-10 dakikada bir yaklaşık 15-20 metre yüksekliğie su fışkırırken mütemadiyen “aaaavvvv” seslerini duyuyorsunuz. Biz de güzel bir yere konuşlanıp başladık beklemeye ve bir anda olup bitti her şey. J Ama tabi Ozi’yi tutabilene aşkolsun. Etrafta kendi gibi ufak çocukları görünce bizimki de sürekli onların peşinden gitmek, onlarla oynamak istedi. Çocuk günlerdir sadece bizi görüyor, hak verdik. Çocukların aynı dili konuşmuyor olsalar da bir şekilde iletişim kurabilmelerine hayranım. J
Þingvellir (Thingvellir) Milli Parkı
Küçük Gayzer ve Strokkur |
5-10 dakikada bir yaklaşık 15-20 metre yüksekliğie su fışkırırken mütemadiyen “aaaavvvv” seslerini duyuyorsunuz. Biz de güzel bir yere konuşlanıp başladık beklemeye ve bir anda olup bitti her şey. J Ama tabi Ozi’yi tutabilene aşkolsun. Etrafta kendi gibi ufak çocukları görünce bizimki de sürekli onların peşinden gitmek, onlarla oynamak istedi. Çocuk günlerdir sadece bizi görüyor, hak verdik. Çocukların aynı dili konuşmuyor olsalar da bir şekilde iletişim kurabilmelerine hayranım. J
Strokkur fışkırır... |
Akşam saatin 6’sı olmuştu neredeyse.
Geysir’in karşısındaki dinlenme tesisine girip akşam yemeğini hallettik ve
düştük yollara. UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan “Þingvellir Milli
Parkı”na gidiyorduk. 1 saatlik yolun sonlarına doğru yine yağmur başlamıştı.
Burayı da Vik’teki siyah kumlu plaj gibi görmeden dönmek istemiyorduk.
Ziyaretçi merkezinin de saat 19:00’da kapandığını görünce biraz üzüldük ama
sonra amaaan dedik, battı balık yan gider. Giyindik su geçirmezlerimizi,
şemsiyelerimizi de aldık, indik arabadan. Biraz yürümüştük ki, yağmur dindi,
bizde de bir sevinç! J
Þingvellir'deki yürüyüş parkuru |
Þingvellir’in hem İzlanda tarihi, hem de
coğrafi açılardan önemi büyük. Coğrafi açıdan Kuzey Amerika ve Avrasya tektonik
levhalarının birbirinden ayrılma noktası, ki bu noktayı (Silfra) gözle
görebiliyorsunuz.
Tarihi açıdan ise uzunca anlatmak gerek.
Dünyanın en eski meclislerinden AlÞing’in toplanma yeri buradaymış. İzlanda’da
ilk yerleşim 874 yılında başlamış ve meclis de 930 yılında bu alanda kurulmuş.
Hukuki kararlara ve cezalara burada karar veriliyor, yasalar burada
çıkartılıyormuş. Ancak fay hattındaki çökmeler nedeniyle ilk kuruluştan bu yana
yaklaşık dört metrelik bir çökme yaşandığı ve asıl meclisin toplandığı yerin şu
anda sular altında kaldığı tahmin ediliyor. Yaz aylarında gerçekleşen bu iki
haftalık hukuka dair toplanmalar sırasında, pazarlar kuruluyor, zanaatkarlar
geliyor, dilenciler dileniyormuş. Kısacası oldukça canlı ve kalabalık bir yermiş. İzlanda
Hristiyanlığı burada kabul etmiş, modern İzlanda Cumhuriyeti burada kurulmuş.
AlÞing muhtemelen buralarda toplanıyormuş... |
Silfra
Kah merdivenlerden ine çıka, kah dar
patikalardan geçerek içinde alabalıkların yaşadığı İzlanda’nın en büyük doğal
gölü Þingvallavatn’ın kıyısına inince ortamda epeyce küçük sinek olduğunun
farkına vardık. Göl öyle dingindi. Yürüyüşümüz meşhur “Silfra” yarığına kadar
devam etti. Bu yarık 1789’da yukarıda bahsettiğim kıta levhalarının birbirinden
ayrılması sırasında eşlik eden depremlerle açılmış. Ki bu levhalar halen daha
da her yıl birbirlerinden 2 cm uzaklaşmaya devam ediyorlar.
Tam da bu noktada gerçekleştirilen
dalışlardan birine katılırsanız, resmen iki tektonik levha arasında bulunmuş
oluyorsunuz ve dünyada bunu gerçekleştirebileceğiniz tek nokta burası. Ben
şahsen bu deneyimi biraz ürkütücü buluyorum. J Tal denemek isterdim dedi. Onun gibi hevesli
birkaç kişi de vardı etrafta, dalış eğitmenlerinden dalış öncesi bilgi/eğitim
alıyorlardı. Yarıktaki su oldukça berraktı, rahatlıkla duvarlarındaki daha
küçük yarıkları, taşları ve kayaları görebiliyorsunuz. Genelde ortalama olarak
en fazla 10 metreye kadar dalış yapılmasına izin veriliyormuş. Su ısısı da yıl
boyunca 2 ila 4 derece arasındaymış.
Silfra’yı arkamızda bırakıp biraz daha
dolandık. Þingvellir kilisesini uzaktan gördük. Artık başkent Reykjavik'e geri dönme
zamanıydı. İzlanda’da son gecemizi hostel kılıklı bir otelde geçireceğimizi
bilsek yine de check-in’e yetişeceğiz diye koştururur muyduk acaba?
Yoksa Þingvellir’de mi kalırdık? Ah bir çadırımız olaydı ya da karavanda
kalıyor olsaydık! J
İzlanda’daki son günümüz olmasından
dolayı gerçek anlamda Tal da ben de buruktuk. Şu yedi günde gördüklerimiz ve
yaşadıklarımızı özleyeceğimizi biliyorduk. Gelmeden önce okuduklarımız ve
abartıyorlar herhalde diye düşündüğümüz ne varsa aslında hepsinin gerçekten var
olduğunu görmek ve güzellikleri hissetmek bünyelerimize iyi geldi.
Cuma sabahı bavullarımızı hazır edip,
kahvaltı için dışarı çıktık. Ününü duyduğumuz Braud & Co. isimli fırından
türlü hamurişleri alıp sokakta yedik. Ozi’nin de onayladığı üzere çikolatalı
poğaçası pek lezzetliydi. Kahvaltımız bitince taa ilk günümüzde içine
giremediğimiz Hallgrimskirkja – kilisesinin içine girdik. İçi de dışı kadar
sadeydi.
Öğlen saat 12’ye doğru otele geri dönüp, bavulları arabaya yerleştirdik. Reykjavik’e son bir bakış attık ve yola koyulduk. Havaalanının yakındaki kiralık araba bırakma noktasına geldik, işlemleri gerçekleştirdik, ardından havaalanı binasına bırakıldık. Yürekte bir yumruyla uçağa binip, uçağın penceresinden bakarak vedalaştık güzel İzlanda’yla... Yine görüşebilmek dileğiyle!...
Braud & Co.'nun önü |
Hallgrimskirkja'nın içi |
Öğlen saat 12’ye doğru otele geri dönüp, bavulları arabaya yerleştirdik. Reykjavik’e son bir bakış attık ve yola koyulduk. Havaalanının yakındaki kiralık araba bırakma noktasına geldik, işlemleri gerçekleştirdik, ardından havaalanı binasına bırakıldık. Yürekte bir yumruyla uçağa binip, uçağın penceresinden bakarak vedalaştık güzel İzlanda’yla... Yine görüşebilmek dileğiyle!...
Þingvellir'in yeşillikleri... |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder