Amsterdam
İzlanda’ya Amsterdam aktarmalı gitmiştik. Dönüşte yine
Amsterdam’a geldik, birkaç gün de burada geçirecektik. Cuma akşamı şehre vardığımızda
bizi aşırı sıcak hava ve aşırı kalabalık karşıladı. Hadi sıcak neyse de,
İzlanda’da geçirdiğimiz dingin ve izole günlerden sonra bu kalabalık bize biraz
fazla geldi. Sanki her an her şey olabilir hissiyatına kapıldık, halbuki
İstanbul’da yaşayan insanlarız. İzlanda’ya bu kadar çabuk adapte olmuş olmamıza
şaşırdık!
Amsterdam’a bu defa Ozi için gelmiştik, dolayısıyla çocuk
dostu aktivitelerle ve yerlerle bezedik programımızı. Ama o uyuduğu zamanlarda
da kendi keyfimize baktık. Leidseplein yakınındaki otelimize gelene kadar saat de iyice
geç olmuştu. Odaya yerleştik, bir şeyler atıştırdık, sonra da bir güzel uyku
derkeeen gecenin köründe araba kornası sesleriyle uyandık. Ama öyle böyle
değil, sanki tuttukları takım şampiyon olunca arabayla sokağa fırlayanlar gibi.
Neyse ki Ozi’nin uykusu derinmiş. Pencereden kolaçan edince anladık ki, yol
çalışma nedeniyle kapalı olduğu için arabalar protesto ediyormuş. İyi de yani
gecenin o saatinde o kadar çok kornaya basılır mı? Basılmaz!
Geceki tantanadan sonra Cumartesi sabahı Ozi ne kadar dinç
uyandıysa biz de o kadar perttik. Otelde kahvaltı dahil değildi. Tam çocuklara
göre bir yer olarak ününü duyduğumuz “Vondelpark”taki “Groot Melkhuis” isimli kafe/restorana
gitmeye karar verdik. Amaç öncelikle kahvaltı etmek, ardından Ozi’yi gönlünce
oynasın diye salıvermekti. Parkın içindeki bu güzel mekana varınca tüm planlar
altüst oldu. Çünkü Ozi minyatür kepçeyi gördü ve heyecanla karışık sevinçten
bağırıp ona doğru koşmaya başlayınce Tal direkt oyun kartı satın almaya gitti.
|
Ahh kepçeee.. :) |
Sonrasında
Ozi sırasıyla salıncakta sallandı, kaydıraklardan kaydı, kum havuzundaki
oyuncaklara daldı, şişme platformda hopladı zıpladı, vb aktivitelerde bulundu.
Biz de Tal ile nöbetleşe kahvaltı ettik. Kafe/restoran self servis çalışıyor.
İzlanda’yla kıyaslayınca gayet ucuz geldiğinden tepsilerimizi donattık. Ozi’yi de
oyuncak tepelerindeyken iyi kötü doyurduk. Bu enerji dolu sabah başlangıcımızı
en son bir dondurmayla taçlandırdık. Ozi’yi buradan çıkarmak için tam da buraya
doyduğu zaman teklifte bulunduğumuzdan, kendisi çok arıza çıkarmadan ayrılabildik.
J
|
Groot Melkhuis |
Vondelpark’ta yürüyüşümüze devam ettik, park cıvıl cıvıldı. Piknik
örtüleri serilmiş, güzel havanın tadını çıkarıyordu herkes. Göl kenarında küçük
bir mola verdiğimiz sırada Ozi’nin ayaklarını suya soktuk. Pek hoşuna gitti
tabi ki, çırptı durdu ayaklarını. Parktan çıkarken bir baktık ki uykuya teslim
olmuş. E bu ne demek? Fırsat değerlendirme zamanı demek! Leidseplein’de bir
kafede oturup, soğuk biralarımızı yudumladık, biraz soluklandık. Sonrasında
trama atlayıp, “NEMO Science Museum”a doğru yola çıktık.
|
NEMO Science Museum |
Gemi şeklindeki
binasıyla ilginç bir mimariye sahip olan bilim müzesi çocuklara özel bir cennet
resmen ve tüm bilimseverlere. İnteraktif olarak bilimle haşır neşir
olabiliyorsunuz. Girişte bulunan kilitli dolaplara fazla eşyalarınızı, çocuk
arabanızı da özel bir odaya bırakabilirsiniz. Yanlış hatırlamıyorsam beş katlı
bu binada 17.30’daki kapanış saatine kadar neredeyse 2 saat dolandık. Türlü türlü
deneyler yaptık, buluşlarımıza şaşırdık, eğlendik. Ozi’nin en hoşuna gidenler
sulu olan aktivitelerdi. Bir biliminsanı edasıyla hemen hemen her aleti
kurcaladı.
J Acıkırsanız
yemek yemek için üst katında bir restoran da mevcut. Burası şehirde çocukla
gidilebilecek hem faydalı, hem de eğlenceli mekanlardan birisi kesinlikle.
|
NEMO'da türlü deneyler! |
Müzeden ayrıldıktan sonra hemen yakınındaki bir başka binada
bulunan Amsterdam Halk Kütüphanesi “OBA”ya girdik. Kütüphane saat 22’ye kadar
açık. Amacımız Ozi’ye kütüphanenin nasıl bir yer olduğunu gösterebilmek, burada
nasıl davranılması gerektiğini biraz da olsa anlatabilmekti. Kütüphane
binasının da katkısıyla bunu başardık sanırım. En alt kat sadece çocuk
kitaplarına ayrılmıştı, ayrıca mekanın tasarımı da çocukların ilgisini çekecek
kadar özenli ve masalsıydı. Raflarda duran binlerce çocuk kitabından hangisini
isterse alıp karıştırabilmek Ozi’nin hoşuna gitmiş gibiydi. Bazen boş alanı
fırsat bilip koşturdu, bazen de sergilenmekte olan çocukların el emeği göz nuru
işlerine göz gezdirdi.
Öyle böyle derken
yaklaşık bir saat de burada zaman geçirdik.
|
OBA'nın sevimli rafları |
Akşam yemeği için önce hemen kütüphenenin yanındaki
Vapiano’yu denedik ama aşırı kalabalık olduğundan Amsterdam Centraal’ın
içindeki Wagamama’ya gidip Uzakdoğu yemekleriyle doyurduk kendimizi. Ozi sade
pilav ve bezelye konservesi yemeği tercih etti, kendi bilir. Sıra Amsterdam’a
gelip de yapılmazsa eksik kalacak şeylerden birini gerçekleştirmekteydi. Bunun
için istasyon önündeki ismini hatırlayamadığım kanal turu şirketlerinden birine
gittik.
En yakındaki saat dilimi için kanal
turu bileti alıp, atladık tekneye.
|
bir klasik! kanal gezintisi... |
Ozi kulağında kulaklık anlatılanları çeşitli
dillerde dinlerken, bir yandan da yanımızdan geçen diğer teknelerdekilere el
sallıyordu. Bir kanaldan diğerine gezdik durduk.
Gece otele geri vardığımızda yorgunduk ama
hemen odaya girmedik, biraz kanal kenarında takıldık, gelen geçeni izledik.
Pazar sabahı kahvaltı için çeşit çeşit omletleriyle ünlü
“Omelegg” isimli kafe/restorana gittik. Şehirde iki şubesi var. Biri merkezde,
biri De Pijp bölgesinde. Daha az kalabalık olur düşüncesiyle De Pijp’teki
şubeye gittik ama burası da epeyce popülerdi, girişte biraz sıra bekledik.
Omelegg sevimli bir yer, omlet menüsü de oldukça çeşitli gerçekten ve de
lezzetli. Seçmekte zorluk yaşayabilirsiniz. J
|
Omelegg |
Mükellef kahvaltımızın ardından, toplu taşıma kullanarak
(tram+otobüs) bu defa şehrin öbür ucundaki “Westergasfabriek”e gittik. Burası
aslen bir gaz fabrikasıymış. Şimdilerdeyse kültür, sanat , spor ve eğlence
merkezine dönüştürülmüş bir kent bahçesi. Pazzanistraat’da bir çok
restoran/kafe ve dükkan var.
|
Westergasfabriek-Pazzanistraat |
Biz Ozi’yi buranın içindeki çocuklara özel bir
çiftliğe – “Kinderboerderij” - götürmek amacındaydık. Yol üstündeki başka
parklara da uğraya uğraya sonunda çiftliğe vardık. (Bu arada Ozi bu parklardan
birinde oyunlara dalmışken, biz ertesi gün için internet üzerinden araba
kiralama işini hallettik.) Ortalıkta koyunlar, keçiler, tavuklar serbestçe geziniyordu.
Çocuk parkı da vardı. Ozi burada pek iyi zaman geçirdi. Oyuncak traktörlere,
kamyonlara bindi, zaman zaman diğer çocuklarla sürtüşmeler yaşandı tabi,
özellikle de su hortumunu kimin ele geçireceği konusunda.
J Girişte para
alınmıyor. Aynı zamanda kafe olarak hizmet veren bir bölümü de var.
|
Westergasfabriek-Kinderboerderij |
Buradan ayrıldıktan sonra, iyice pestili çıkmış olan Ozi,
arabasında uykuya dalıverdi. Biz de Amsterdam merkeze geri döndük. Dam meydanı
yakınındaki Albert Heijn süpermarketten atıştırmalık bir şeyler alıp (suşi alıp
kendimizi
şımarttık
J ) sokakta yedik. Kanal
kenarlarında, meydanlarda boşboş gezmeye başladık. Ozi uyandığında önce
dondurma istedi, ardından hindistan cevizi.
J
Öyle böyle derken akşamı etmiştik. Amsterdam geleneklerimizden birini yerine
getirmek için “Rembrandtplein”a yöneldik. Meydanın yakınlarında ilk kez seneler
önce öylesine girdiğimiz İtalyan lokantası “Isola Bella”ya geldik. Aynı
sempatik çalışanları ve lezzetli yemekleriyle bizi çok iyi ağırladı yine!
Yemek sonrasında toplu taşıma (favorimiz tram) kullanıp
“Museumplein”daki meşhur devasa “Iamsterdam” yazısına gittik. Bu yazıyla fotoğraf
çekmek istiyorsanız, yabancılarla fotoğraf karenizi paylaşmak durumunda
olduğunuzu kabul etmelisiniz. Her bir harfin altında üstünde birisi ya da
birileri mutlaka poz veriyor. Biz de ayak uydurduk, birçok fotoğrafımız var hem
yazıyla, hem de ayrı ayrı harflerle.
|
Museumplein-Iamsterdam |
Müze meydanındaki parkta sallanıp, kaymayı
ıskalamadık. Sonra da labirenti andıran içiçe geçmiş taş banklarda dinlendik,
yani en azından biz. Ozi uyuduğu için enerjisini toplamıştı, koşturmaya devam etti.
Hatta bir ara, köpeğiyle yakalamaç oynayan bir adama eşlik ediyordu sanki.
J Museumplein’dan
trama binmemiz biraz ızdıraplı oldu. Tam bir
konserin dağılma saatine denk gelmiştik. Durak çok kalabalıktı. Kendimizi zar
zor trama atıverdik. Otele dönünce hemen odaya girmedik yine. Kanal kenarında
takılmak hepimizin hoşuna gidiyordu. Ertesi gün kiralık arabayla yakın çevre
turu yapacaktık. Zaanse Schans’a gideceğimiz kesindi ama ikinci durağa bir
türlü karar verememiştik. Ya oturup plan yapacaktık ya da spontane
davranacaktık. Oyumuzu spontane hareket etmekten yana kullandık ve daha fazla
düşünmeden yattık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder