27 Temmuz 2018 Cuma

BU SEFER OZİ’YLE HOLLANDA’YA... Amsterdam

Amsterdam

İzlanda’ya Amsterdam aktarmalı gitmiştik. Dönüşte yine Amsterdam’a geldik, birkaç gün de burada geçirecektik. Cuma akşamı şehre vardığımızda bizi aşırı sıcak hava ve aşırı kalabalık karşıladı. Hadi sıcak neyse de, İzlanda’da geçirdiğimiz dingin ve izole günlerden sonra bu kalabalık bize biraz fazla geldi. Sanki her an her şey olabilir hissiyatına kapıldık, halbuki İstanbul’da yaşayan insanlarız. İzlanda’ya bu kadar çabuk adapte olmuş olmamıza şaşırdık!



Amsterdam’a bu defa Ozi için gelmiştik, dolayısıyla çocuk dostu aktivitelerle ve yerlerle bezedik programımızı. Ama o uyuduğu zamanlarda da kendi keyfimize baktık. Leidseplein yakınındaki otelimize gelene kadar saat de iyice geç olmuştu. Odaya yerleştik, bir şeyler atıştırdık, sonra da bir güzel uyku derkeeen gecenin köründe araba kornası sesleriyle uyandık. Ama öyle böyle değil, sanki tuttukları takım şampiyon olunca arabayla sokağa fırlayanlar gibi. Neyse ki Ozi’nin uykusu derinmiş. Pencereden kolaçan edince anladık ki, yol çalışma nedeniyle kapalı olduğu için arabalar protesto ediyormuş. İyi de yani gecenin o saatinde o kadar çok kornaya basılır mı? Basılmaz!

Geceki tantanadan sonra Cumartesi sabahı Ozi ne kadar dinç uyandıysa biz de o kadar perttik. Otelde kahvaltı dahil değildi. Tam çocuklara göre bir yer olarak ününü duyduğumuz “Vondelpark”taki “Groot Melkhuis” isimli kafe/restorana gitmeye karar verdik. Amaç öncelikle kahvaltı etmek, ardından Ozi’yi gönlünce oynasın diye salıvermekti. Parkın içindeki bu güzel mekana varınca tüm planlar altüst oldu. Çünkü Ozi minyatür kepçeyi gördü ve heyecanla karışık sevinçten bağırıp ona doğru koşmaya başlayınce Tal direkt oyun kartı satın almaya gitti.

Ahh kepçeee.. :) 
Sonrasında Ozi sırasıyla salıncakta sallandı, kaydıraklardan kaydı, kum havuzundaki oyuncaklara daldı, şişme platformda hopladı zıpladı, vb aktivitelerde bulundu. Biz de Tal ile nöbetleşe kahvaltı ettik. Kafe/restoran self servis çalışıyor. İzlanda’yla kıyaslayınca gayet ucuz geldiğinden tepsilerimizi donattık. Ozi’yi de oyuncak tepelerindeyken iyi kötü doyurduk. Bu enerji dolu sabah başlangıcımızı en son bir dondurmayla taçlandırdık. Ozi’yi buradan çıkarmak için tam da buraya doyduğu zaman teklifte bulunduğumuzdan, kendisi çok arıza çıkarmadan ayrılabildik. J

Groot Melkhuis
Vondelpark’ta yürüyüşümüze devam ettik, park cıvıl cıvıldı. Piknik örtüleri serilmiş, güzel havanın tadını çıkarıyordu herkes. Göl kenarında küçük bir mola verdiğimiz sırada Ozi’nin ayaklarını suya soktuk. Pek hoşuna gitti tabi ki, çırptı durdu ayaklarını. Parktan çıkarken bir baktık ki uykuya teslim olmuş. E bu ne demek? Fırsat değerlendirme zamanı demek! Leidseplein’de bir kafede oturup, soğuk biralarımızı yudumladık, biraz soluklandık. Sonrasında trama atlayıp, “NEMO Science Museum”a doğru yola çıktık. 

NEMO Science Museum
Gemi şeklindeki binasıyla ilginç bir mimariye sahip olan bilim müzesi çocuklara özel bir cennet resmen ve tüm bilimseverlere. İnteraktif olarak bilimle haşır neşir olabiliyorsunuz. Girişte bulunan kilitli dolaplara fazla eşyalarınızı, çocuk arabanızı da özel bir odaya bırakabilirsiniz. Yanlış hatırlamıyorsam beş katlı bu binada 17.30’daki kapanış saatine kadar neredeyse 2 saat dolandık. Türlü türlü deneyler yaptık, buluşlarımıza şaşırdık, eğlendik. Ozi’nin en hoşuna gidenler sulu olan aktivitelerdi. Bir biliminsanı edasıyla hemen hemen her aleti kurcaladı. J Acıkırsanız yemek yemek için üst katında bir restoran da mevcut. Burası şehirde çocukla gidilebilecek hem faydalı, hem de eğlenceli mekanlardan birisi kesinlikle.


NEMO'da türlü deneyler!
Müzeden ayrıldıktan sonra hemen yakınındaki bir başka binada bulunan Amsterdam Halk Kütüphanesi “OBA”ya girdik. Kütüphane saat 22’ye kadar açık. Amacımız Ozi’ye kütüphanenin nasıl bir yer olduğunu gösterebilmek, burada nasıl davranılması gerektiğini biraz da olsa anlatabilmekti. Kütüphane binasının da katkısıyla bunu başardık sanırım. En alt kat sadece çocuk kitaplarına ayrılmıştı, ayrıca mekanın tasarımı da çocukların ilgisini çekecek kadar özenli ve masalsıydı. Raflarda duran binlerce çocuk kitabından hangisini isterse alıp karıştırabilmek Ozi’nin hoşuna gitmiş gibiydi. Bazen boş alanı fırsat bilip koşturdu, bazen de sergilenmekte olan çocukların el emeği göz nuru işlerine göz gezdirdi.  Öyle böyle derken yaklaşık bir saat de burada zaman geçirdik.


OBA'nın sevimli rafları
Akşam yemeği için önce hemen kütüphenenin yanındaki Vapiano’yu denedik ama aşırı kalabalık olduğundan Amsterdam Centraal’ın içindeki Wagamama’ya gidip Uzakdoğu yemekleriyle doyurduk kendimizi. Ozi sade pilav ve bezelye konservesi yemeği tercih etti, kendi bilir. Sıra Amsterdam’a gelip de yapılmazsa eksik kalacak şeylerden birini gerçekleştirmekteydi. Bunun için istasyon önündeki ismini hatırlayamadığım kanal turu şirketlerinden birine gittik.  En yakındaki saat dilimi için kanal turu bileti alıp, atladık tekneye. 

bir klasik! kanal gezintisi...
Ozi kulağında kulaklık anlatılanları çeşitli dillerde dinlerken, bir yandan da yanımızdan geçen diğer teknelerdekilere el sallıyordu. Bir kanaldan diğerine gezdik durduk.  Gece otele geri vardığımızda yorgunduk ama hemen odaya girmedik, biraz kanal kenarında takıldık, gelen geçeni izledik.


Pazar sabahı kahvaltı için çeşit çeşit omletleriyle ünlü “Omelegg” isimli kafe/restorana gittik. Şehirde iki şubesi var. Biri merkezde, biri De Pijp bölgesinde. Daha az kalabalık olur düşüncesiyle De Pijp’teki şubeye gittik ama burası da epeyce popülerdi, girişte biraz sıra bekledik. Omelegg sevimli bir yer, omlet menüsü de oldukça çeşitli gerçekten ve de lezzetli. Seçmekte zorluk yaşayabilirsiniz. J

Omelegg
Mükellef kahvaltımızın ardından, toplu taşıma kullanarak (tram+otobüs) bu defa şehrin öbür ucundaki “Westergasfabriek”e gittik. Burası aslen bir gaz fabrikasıymış. Şimdilerdeyse kültür, sanat , spor ve eğlence merkezine dönüştürülmüş bir kent bahçesi. Pazzanistraat’da bir çok restoran/kafe ve dükkan var.

Westergasfabriek-Pazzanistraat
Biz Ozi’yi buranın içindeki çocuklara özel bir çiftliğe – “Kinderboerderij” - götürmek amacındaydık. Yol üstündeki başka parklara da uğraya uğraya sonunda çiftliğe vardık. (Bu arada Ozi bu parklardan birinde oyunlara dalmışken, biz ertesi gün için internet üzerinden araba kiralama işini hallettik.) Ortalıkta koyunlar, keçiler, tavuklar serbestçe geziniyordu. Çocuk parkı da vardı. Ozi burada pek iyi zaman geçirdi. Oyuncak traktörlere, kamyonlara bindi, zaman zaman diğer çocuklarla sürtüşmeler yaşandı tabi, özellikle de su hortumunu kimin ele geçireceği konusunda. J Girişte para alınmıyor. Aynı zamanda kafe olarak hizmet veren bir bölümü de var.


Westergasfabriek-Kinderboerderij
Buradan ayrıldıktan sonra, iyice pestili çıkmış olan Ozi, arabasında uykuya dalıverdi. Biz de Amsterdam merkeze geri döndük. Dam meydanı yakınındaki Albert Heijn süpermarketten atıştırmalık bir şeyler alıp (suşi alıp kendimizi  şımarttık J ) sokakta yedik. Kanal kenarlarında, meydanlarda boşboş gezmeye başladık. Ozi uyandığında önce dondurma istedi, ardından hindistan cevizi. J Öyle böyle derken akşamı etmiştik. Amsterdam geleneklerimizden birini yerine getirmek için “Rembrandtplein”a yöneldik. Meydanın yakınlarında ilk kez seneler önce öylesine girdiğimiz İtalyan lokantası “Isola Bella”ya geldik. Aynı sempatik çalışanları ve lezzetli yemekleriyle bizi çok iyi ağırladı yine!

Yemek sonrasında toplu taşıma (favorimiz tram) kullanıp “Museumplein”daki meşhur devasa “Iamsterdam” yazısına gittik. Bu yazıyla fotoğraf çekmek istiyorsanız, yabancılarla fotoğraf karenizi paylaşmak durumunda olduğunuzu kabul etmelisiniz. Her bir harfin altında üstünde birisi ya da birileri mutlaka poz veriyor. Biz de ayak uydurduk, birçok fotoğrafımız var hem yazıyla, hem de ayrı ayrı harflerle.

Museumplein-Iamsterdam
Müze meydanındaki parkta sallanıp, kaymayı ıskalamadık. Sonra da labirenti andıran içiçe geçmiş taş banklarda dinlendik, yani en azından biz. Ozi uyuduğu için enerjisini toplamıştı, koşturmaya devam etti. Hatta bir ara, köpeğiyle yakalamaç oynayan bir adama eşlik ediyordu sanki. J  Museumplein’dan  trama binmemiz biraz ızdıraplı oldu. Tam bir konserin dağılma saatine denk gelmiştik. Durak çok kalabalıktı. Kendimizi zar zor trama atıverdik. Otele dönünce hemen odaya girmedik yine. Kanal kenarında takılmak hepimizin hoşuna gidiyordu. Ertesi gün kiralık arabayla yakın çevre turu yapacaktık. Zaanse Schans’a gideceğimiz kesindi ama ikinci durağa bir türlü karar verememiştik. Ya oturup plan yapacaktık ya da spontane davranacaktık. Oyumuzu spontane hareket etmekten yana kullandık ve daha fazla düşünmeden yattık.


Hiç yorum yok: