15 Eylül 2017 Cuma

BU SEFER (YİNE) VİYANA , AVUSTURYA’YA...

Viyana

Ozi doğduğundan beri, hiç onsuz yurtdışına çıkmadık. Viyana’ya giderkense ilk defa onu geride bıraktık. Çünkü oraya gitme amacımız keman virtüözü David Garrett’in konserini izlemekti. İki sene önce İstanbul’a geldiğinde piyanist Julien Quentin ile birlikte bir klasik müzik dinletisi sunmuşlardı. Klasik müzik ayrı bir keyif ama bizim asıl gitmek istediğimiz onun “cover”ladığı pop/metal/rock/etnik şarkılarla gerçekleştirdiği konseriydi. Türkiye’ye ikinci kez klasik müzik konseri vermek için geleceğini öğrenince (ve biletler çoktan tükenmiş olunca) Tal’a “Hadi gel bir delilik yapalım, Avrupa’da bir cover konserine gidelim!” dedim. Cevabı kısa ve netti: “Tamam, bana uyar!” Seçenekler arasında en uygunu Viyana’ydı. Önce kampanyadan yararlanıp uçak biletlerini, sonra da konser biletlerini aldım.  Normal postayı seçtiğim için, herhangi bir e-posta teyidi yoktu. Günlerce postacı yolu gözledik. Allah biliyor, ya yolda kaybolursa biletler diye epey endişelendik. Neyse ki, biletler sağ salim elimize ulaştı!

Wiener Stadthalle


Pazar sabahı Ozi’yi anneanne ve dedesine emanet edip yola çıktık. Kendisi beklediğimizden daha olgun bir şekilde karşıladı ayrılığı ki bu bizi mutlu etti. Viyana’ya vardığımızda konser saatine az kalmıştı. Şehir merkezine indik,  yıllar önce de yemek yediğimiz “Rosenberger” isimli self-servis lokantaya tekrar girip bir güzel fırın tavuklarımızı yedik. 

Rosenberger'de tavuk

Sachertorte yemeden konsere giremezdik.  Sacher Cafe’nin girişinde tadilat tabelası görünce “Hay şansımıza!” diye ufaktan bir hayal kırıklığı yaşasak da gördük ki başka bir giriş yapmışlar ve Hotel Sacher’in içinde hizmete devam ediyorlar. Hatta önünde kuyruk olmuş. Yaklaşık 10-15 dk kuyruk bekleyip, anca içeri girebildik. Sachertorte’lerimize ve yanında melange kahvelerimize kavuştuk.

Sabrın sonu selamet!

Konser “Wiener Stadthalle” deydi. Merkezden metroya binip arada bir aktarma yaparak, sonrasında konser kalabalığıyla beraber kısa bir yürüyüşle konser alanına vardık. Heyecanlıydık, mutluyduk ve sonunda David çıkageldi! Kendi orkestrası ve Frankfurt Yeni Filarmoni Orkestrasıyla birlikte sahne aldı! Sonrası rüya gibi geçen yaklaşık iki buçuk saat. Tal’la bayağı bayağı yerimizde duramadık, gayet sakin bir izleyici profiliyle beraberdik halbuki. Konserin sonu gelmişti artık ama keşke çalmaya devam etse diye sızlana sızlana ayrıldık alandan. Kulaklarımızın ve hatta ruhumuzun pası silinmişti.

David Garreeeeeettt!!! 

Ozi olmadığına göre geç uyanırız sabahları diye düşler kurmuşken, ertesi sabah saat sekizde gözlerim açılmıştı. Vücut alışmış mıdır nedir kimbilir. Kaldığımız daireye yere yakın bir cafe’de kahvaltı ettik. Ulrich Cafe çok lezzetli ve sağlıklı, dolayısıyla isabetli bir seçenekti. Fiyatlar da fena değildi.



Daha önceki gelişimizde, bu şehirde bisiklete binmek çok hoşumuza gitmişti. Daha doğrusu, çok medenice bir şekilde de yapılabilen bir spor aktivitesi gibi hissettirmişti. Biz de tekrar yapalım istedik.  Bunun için de yine şehrin her yanına serpiştirilmiş (ve sanki durak sayısı artmış) Citybike Wien’i kullandık. Volksgarten durağından iki bisiklet kiraladık. 

Citybike Wien

Rotamız şöyle oldu: Opernring-Kärntner ring-Schubertring – Parkring- Stubenring, Tuna’nın kolunun üzerindeki Aspernbrücke’de bir mola, ardından Leopoldstadt meydanı, ve Tuna nehri. Tuna adası köprüsünde bir mola verip, altımızdan geçen yük mavnalarını ve seyahat gemileri seyredip , sanırım Viyana’nın iş/plaza merkezi olarak adlandırılabileceğimiz bölgesine geçtik. Öğle yemeği için plazalarından firar etmiş beyaz yakalıların arasından bisikletlerimizle Flash gibi geçip onları belki biraz kıskandırmış olabiliriz. :)

Tuna adası'ndan plazalar bölgesi

Bu arada meraklısı için şöyle bir bilgi düşmekte yarar var. CityBike’da fiyatlandırma şöyle oluyor: Kredi kartınızla kayıt olduktan sonra (bu arada depozito olarak 20 Euro çekiyor) bisikleti duraktan çektiğiniz anda sayaç başlıyor. İlk saat ücretsiz. Sonraki ikinci saat için 1 Euro ücret ödüyorsunuz. Yani bisikleti toplam 2 saat kullanırsanız sadece 1 Euro ödüyorsunuz ve kredi kartınızdan çekilen 20 Euro size 19 Euro olarak 3 hafta içinde geri yatırılıyor. İkinci saatten sonraki üçüncü saat için ise 2 Euro daha ödüyorsunuz. Eğer bisikleti kullanmaya devam ederseniz sonraki her saat için sizden 4 Euro ücret kesiyor. Şöyle bir örnek verelim: Tal bisikletini 4 saat 20 dakika kullanmış. Toplamda ödediği ücret ise 11 Euro oldu. (İlk saat ücretsiz, ikinci saat için 1 Euro üçüncü saat için +2 Euro, dördüncü saat için +4 Euro, sonraki 20 dakikası için de ayrıca +4 Euro)

Dönüşte Tuna adasında uzunca bir mola verdik. E bu hazırlıksız bacaklar artık titremeye, popo da pestil kıvamına gelmeye başlamıştı. Önce iskelelerden birinde oturduk, sonra bir ağaç gölgesi bulduk kendimize. Dinlendik, laklak ettik, yavaşladık ve anın tadını çıkardık kısacası.

Tuna adası

Sonrasında bu yavaşlık yerini hızlıca pedal basmaya bıraktı. Çünkü geçen sefer kapısından döndüğümüz “Figlmüller”de yer ayırtmıştık ve rezervasyon saatimizi kaçırmak istemiyorduk. Akşam yemeğimiz biraz erkene gelmiş oldu çünkü ancak saat 16 civarına yer vardı. Ne var ki, çok da yerinde olmuş çünkü deli gibi acıkmıştık. Restoranın 1905’de ilk kurulduğu yer Wollzeile. Burada yer olmadığı için biz 2001’de açılan Bäckerstrasse şubesine gittik. Burası da gayet tarihi bir yapıydı gerçi. Mahzen gibi bir yerde oturduk. İkimiz de piliç şinitzel istedik. İsterseniz dana ya da domuz şinitzel de var. Yanında da Viyana usulü patates salatası. 

Enfes schnitzel ve "pattes" salatası!

Off, bunlar nasıl lezzetlerdir ki, şimdi yine canım çekti. İncecik, vıcık vıcık yağda yüzmeyen kocaman bir şinitzel ve hafif ekşili kremamsı tadıyla patatesler. Yanında da birayla değmeyin keyfimize. O kadar bisiklet sür, kalorileri harca, sonra gel Agop’un kazı gibi yut! Olacak iş mi ama oldu bir kere. Sonuç olarak, garsonların pek sıcakkanlı ve yardımcı olduğunu söyleyemeyeceğim ama yemekleri enfesti! Servisten ve güleryüzden sınıfta kalsa da şinitzel için mutlaka gidilmelidir.

Tatlı için Sachertorte’de ikinci adres Demel pastanesine gittik. Ama yine fikriyatımız aynıydı. Hotel Sacher’inki daha iyi. Casino Wien’e giriş denememiz oldu ancak adambaşı 30 euro harcama mecburiyeti olunca vazgeçtik. Daha önce hiçbir yerde öyle bir şey talep edilmemişti. Boşu boşuna vestiyer parası verdiğimizle kaldık. Biraz Burggarten’da göletin kenarında oturduk, kuğuları izledik. Hafiften hava kararmaya başlamıştı artık. Sonrasında da Naschmarkt’a doğru yürüdük. Artık dükkan kapanmış, sadece ufak restoranlar, cafeler açık kalmıştı ve çok kalabalıktı her yer. Bir yerlerde oturup bir şeyler içmek için Getreidemarkt üzerindeki “Wein & Co.”ya girdik. Barda oturup, birer kadeh şarap ve yanında peynir tabağıyla laylaylom takıldık. Böyle “kendimize ait” zamanlarımız olmasını da özlemişiz. 😊

Wein&Co'da Şarap - peynir

Son günümüzde Viyana sokaklarında avare avare gezdik desem yeridir. Bagajımızı evde bırakma imkanı olmadı, onunla da dolaşmak istemedik. O yüzden Wien Westbahnhof’a giderek, oradaki kilitli dolaplara bıraktık bavulları. Ve hatta paltolarımızı da, hava inanılmaz sıcaktı çünkü. Gayet faydalı bir sistem. Boy boy dolap var, 24 saate kadar 2 ila 4,5 Euro arasında değişen fiyatlarıyla istediğinizi kullanabilirsiniz.

Viyana'nın en küçük evi


İstasyondan çıktıktan sonra önümüze gelen ilk trama binip Penzing-Baumgarten’e doğru gittik. Öylesine dolaşıyorduk. Schönbrunn sarayı bahçesinin yanından geçtik. Evler bir ara bakımsızlaşmaya ve sonrasında da sayfiye yeri havasına girmeye başlamıştı. İndiğimiz durakta, haritadaki en yeşillik alana doğru gidince gördük ki burası aslında bir mezarlıkmış. J “Friedhof” da mezarlık demekmiş, aklınızda olsun. Şehir merkezine geri döndüğümüzde de amaçsızca dolaşmaya devam  ettik. St. Peter Kilisesi’nin alımlı çatısına bir kez daha hayran kaldık, aşırı şekerli birer dondurma yedik ve Ozi’ye minik plastik ördeklerden aldık.

Havaalanına giderken ufak bir sıkıntı oldu. Havaalanının ters yönüne giden bir trene bindik. Bindikten sonraki ilk durak Praterstern’di! Hemen indik trenden, doğru yöne giden trene bindik ama bu bize neredeyse 45 dk kaybettirdi. Uçağı bile kaçırabilirdik ama sonunda yetiştik ve evimize, Ozi’mize geri döndük!


Hiç yorum yok: