15 Eylül 2017 Cuma

BU SEFER (YİNE) FRANKFURT AMA BIR DE MAINZ, ALMANYA’YA...

Frankfurt

Bir defa daha bize Frankfurt yolları gözükmesinin sebebi kardeşimin nikahının orada kıyılacak olmasıydı. Aile üyeleri ve eş, dostla birlikte Mart ayının sonlarına doğru Römer meydanındaki Belediye Binası’ndaydık. Nikahın ardından fotoğraf çekimi ve kutlama yemeği derken bu telaşlı ve heyecanlı gün de geçip gitmişti. J

Ertesi gün Frankfurt’ta Ozi’nin en sevdiği parka gittik ilk önce. Yani Adolph-von-Holzhausen parkına, nam-ı diğer, kepçeli parka. Kepçe ve tren tepesinde, kumların içinde, ağaç kütüklerinin üstünde, dere tepe düz gittik, tırmandık, yuvarlandık, koştuk. Ozi yorgunluktan arabasında uyuyakalınca biz de şehir merkezine doğru yürüyüp, tabi ki Zeil caddesindeki Weidenhof’da elmalı strudel yedik. Biraz etrafta gezindik, Main nehri kenarına vardığımızda Ozi de uyanmıştı. Akşam aile bireyleriyle buluşup Skyline Plaza’daki bir Türk lokantasında kebapları mideye indirdik.

Adolp-von Holzhausen parkı



Mainz

Dönüşümüzden bir gün önce, Cumartesi günü Frankfurt’tan yaklaşık 45 dakikalık bir tren yolculuğuyla Mainz’a gittik. İstasyondan çıktıktan sonra, şehrin tepesindeki Kale bölgesine tırmandık. İlk izlenimimize göre Gutenberg’in şehri Mainz genel olarak sakin bir yer gibiydi. En azından Kale civarı. Surların dibinde yine bir aksiyon, bir koşturmaca, yaprakları saçarak yürümece, Ozi’nin çok hoşuna gitti tabi. 

Mainz kalesi surları ve bahçesi

Surları geçip, kalenin içine doğru yürüdükçe mekan iyice genişledi, artık kalenin bahçesindeydik. Burada yaz aylarında konserler veriliyormuş, tiyatro gösterileri de yapılıyormuş.  Biraz da oralarda gezinip, muz yeme molası verip, şehre bir de tepeden baktıktan sonra merkeze doğru yürümeye giriştik. Ozi arabasında uyuyakaldı.

Eski şehir merkezinde en önemli bölgelerden biri “Kirschgarten”. Burada şehrin en eski evleri bulunuyor, ki bu evlerden de eeeen eski olanı yarı ahşap “Aschaffenberg” evi. Önceden iki evden oluşan bu ev 15. Yy’da inşa edilmiş, 16. Yy’ın ikinci yarısında ise tek çatı altında birleştirilmiş. Eve ait belgeler içinde Johannes Gutenberg’in de adı geçiyormuş. Çünkü kendi icadı olan matbaanın geliştirilebilmesi için kuzeninden (ve kuzeninin de iki önemli şehir mensubundan) aldığı borcun teminatı bu evin getirisi olan kiraymış.

Kirschgarten

Aschaffenberg evi

Cumartesi günleri Mainz Katedrali-Dom’un önündeki Liebfrauenplatz - meydanında açık büfe yiyecek/içecek standları kuruluyor. Ozi’nin uyuyor olmasından faydalanarak güzel birer balık ekmek yedik ve beyaz şarap içtik biz de Tal’la başbaşa. Ama saat öğleden sonra üçe yaklaşırken bu tekerlek üstündeki standlar tek tek kepenklerini kapatmaya, masalarını toplamaya başladı. Meğer kapanış saati gelmiş. Biz de olsa geceyarısına kadar kurulu kalırlar! Ki öylesi makbul değil midir? J

Liebfrauenplatz'da şarap-balık


Bu meydanda, gezmek isterseniz Gutenberg müzesi de bulunuyor. Biz girmedik ama aslında ilginç bir deneyim olabilirdi. Çünkü belirli saatlerde Gutenberg zamanında nasıl baskı yapıldığına dair gösteriler oluyormuş.  Bir grup şehir sakini tarafından 1900’lü yıllarda kurulmuş olan bu müzede sergilenen iki orijinal Gutenberg İncil baskısı da en önemli parçalardanmış.

Gutenberg Müzesi

Eski şehir meydanından ayrılıp Ren nehri kenarına doğru yürümeye başladığımızda hava bayağı rüzgarlıydı. Biraz üşüdüğümüz için nehir manzaralı bir kafeye giriverdik. Tam biz sıcak çikolatalarımızı içerken Ozi de uyandı. Çıkışta nehir kenarında yürüyüşe devam ettik, arada durup gelen geçen küçük gemilere, mavnalara bakındık. 

Ren nehri

Ren kenarından ayrılıp Rheinstrasse üzerinde yürümeye başladık ve karşımıza “Holzturm” – Ahşap Kule çıktı bu defa. Kırmızı beyaz bir şekilde boyanmış ve bakım görmüş bu kule Orta Çağ’dan kalmaymış. İçine girilmiyor.

Holzturm


Akşam Frankfurt’a dönünce tekrar bir aile yemeği yedik. Bu defa Hauptwache’deki Maredo’da. Etler güzel ama oradaki kızarmış biberler çok çok lezzetli. Hatta şimdi tekrar hatırlayınca, ağzım sulandı. J


Hiç yorum yok: