Meersburg
Legoland sonrası durağımız
Avrupa’nın göbeğinde sayılabilecek ve tam üç ülkenin,
Almanya-İsviçre-Avusturya, ortak sınırı olan Konstanz (nam-ı diğer Bodensee)
gölüne sahip şehir olan Konstanz’dı. Aslında Meersburg’u da duraklarımızdan
biri olarak saymak gerek. Konaklama ücretleri Konstanz’a oranla daha uygun
olduğundan gölün kuzey yakasında yer alan Meersburg’da bir daire kiraladık. İyi
ki de öyle yapmışız. Bu sayede aslında Almanya’nın birçok turistik rotasından
biri olan "German Framework Road"un üyesi olan bu sevimli ve tarihi şehri de
görebildik. Meersburg’a gece çok geç saatte varabildik. Bu sebeple ertesi gün
gezintilere başladık.
Göl üzerinden Meersburg'a bakış |
Sabah uyanıp da pencereden
bakınca kaldığımız evin buranın meşhur üzüm bağlarının hemen kenarında olduğunu
fark ettik. Zaten önümüzdeki binada da sanırım bir şarap mahzeni ya da satış
dükkanı vardı. Meersburg epey yokuşlu, söylemeden edemeyeceğim, hazırlıklı
olun. Eski şehir merkezi tam bir Ortaçağ kasabası olarak korunmuş. Dar
sokaklar, kırmızı kiremitli, tahta sütunlu, taş evler.
Bodensee’yi çok güzel
bir şekilde kuşbakışı olarak görmek için Meersburg Kalesi’ne gitmek yeterli.
Biz kalenin içini ya da müzesini gezmedik. Sadece seyir terasından gölü seyre
daldık.
Vee yokuşlar yokuşlar, inerken iyi de akşam dönüşte nasıl tırmanacağız
diye hiç düşünmemiştik inerken... : ) Yokuş aşağı sahile doğru ilerlerken sağlı
sollu birçok hediyelik eşya dükkanı da gözünüze çarpacaktır. Sahilde de restoranlar,
cafeler, dondurmacılar ve şarap restoranları var. Biz akşam uğrarız diye
düşünerek sahildeki yürüyüşümüze devam ettik ve Konstanz’a geçmek için
teknelerin kalktığı noktaya vardık. Bizim amacımız sadece karşı kıyıya geçmekti
ama anladığım kadarıyla gölde düzenlenen turistik turlar da mevcut. Daha uzun kalınacaksa
denenebilir.
Konstanz
İstanbul’daki yağmurlu ve
serin havaya karşılık, biz şanslıydık. Ilık ve güneşli bir sonbahar günü
geçiriyorduk. Tekneyle yolculuğumuz
yaklaşık yarım saat sürdü ve bizi limanın girişindeki heybetli Imperia heykeli
karşıladı. 9 metre yükseklikteki Imperia bir elinde Papa’yı bir elinde kralı
tutuyor, (her ne kadar heykeltraş Peter Lenk öyle olmadıklarını iddia etse de)
ve ikisine de hükmediyor. İronik bir çalışma…
Tekneden indikten sonra göl
üzerindeki “Mainau” adasına gitmek için otobüse bindik. Burası bir botanik
bahçesi aslen, çiçek adası da deniyor. İçeride kafeler, parklar, çeşitli
dükkanlar da var. Ama bilmediğimiz bir şey varmış ki, giriş ücretliymiş ve
biraz da yüksekmiş hatta ücret. Kişibaşı yetişkin 22 Euro, öğrenci 13 Euro,
0-12 yaş ücretsiz. Biz o kadar para vermek istemedik açıkçası, onun yerine
direkt şehri gezer, göl kenarında yürürüz diye karar aldık. O sebeple tekrar
otobüse binip gerisin geri şehir merkezine döndük.
Eski şehir merkezi cıvıl
cıvıldı. Oktoberfest zamanı olmasının da etkisi yadsınamaz. Akşamüstü hele,
insanlar haldır haldır bira çadırlarına koşturuyordu. Eski evlerin arasında dar
sokaklarda yürüdük bol bol. Evlerin ve sokakların güzelliğini ve
nostaljikliğini kelimelerle anlatmak zor, fotoğraflar bu konuda daha yapıcı.
Yorulduğumuzda önce bir
açıkhava festivalinin banklarında, sonrasında da dondurmacıda mola verdik. Sokak
yemekleri her zaman iyi gidiyor, hele bir de canlı müzik varsa!
Lezzetli
molaların ardından Münster Katedrali’ni görmek için Münsterplatz’a doğru
yürüdük. Yapımı neredeyse 700 yıl sürmüş olan bu katedralin tepesine çıkarsanız
göl ve Alpler manzarasına şahit olabilirsiniz. Biz katedralden çıktıktan sonra
bir de parkta oyun molası verdik tabi ki. :) Ozi’nin tuvaleti gelince hemen
parkın yanındaki bir restoranın wc’sinden yararlandık. Sağolsunlar restoranda
oturmamamıza rağmen wc’yi kullanmamıza izin verdiler.
Arkada Münster Katedrali |
Sonrasında merkezden yavaşça
ayrılıp bu defa göl kenarındaki parklarda gezintiye çıktık. Kuğuları ve
ördekleri besledik. Gölde sürekli devriye gezen sınır polisine ait tekneyi
gördük. Bir de tabi gölün üzerinde gezen zeplini. Zeplin, Konstanz gölünün
kenarındaki diğer bir şehir olan Friedrichshafen’da icat edilmiş. Hem reklam
amaçlı, hem de gezi amaçlı kullanılıyor.
Konstanz semalarında sürekli bir zeplin süzülüyor.... |
Gölde sınır polisi devriyede |
Meersburg’a en son kalkacak
tekne saatini yanlış hatırladığımızın farkına varınca, İsviçre’den dönüşümüz
epey hızlı oldu! Biraz koştura koştura neyse ki yetiştik. Akşam yemeğini
Konstanz’da yeriz diye düşünüyorduk ama bunun yerine Meersburg’da göl
kenarındaki bir İtalyan lokantasında balık ve makarna yedik. Yokuş yukarı tırmanışa
geçmeden önce sahildeki “Winzerverein Meersburg EG” den (Meersburg Şarap Üreticileri
Derneği gibi bir manaya geliyor) şarap satın alırken, Ozi de Anıl abisine yine
dondurma aldırmayı başarmış. :) Dernek aynı zamanda bir şarapevi.
Böylelikle bir gezimizin daha
sonuna gelmiştik. Ertesi sabah yolculuk Stuttgart’a doğruydu. Biz oradan
uçağımıza binip İstanbul’a döndük, Derya ve Anıl’da Frankfurt’a devam etti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder