Noel zamanı demek, 2016’da da yine bize Frankfurt yolları ve
tabi ki Noel pazarlarını ziyaret etmek demek oldu. Aralık ayının ortasında Hem
Frankfurt’un, hem Bad Homburg vor der Höhe şehrinin (kısaca Bad Homburg
diyorlar), hem de Hessen eyaletinin
başkenti olan Wiesbaden’ın pazarlarını bu vesileyle kolaçan ettik.
Noel pazarları en azından Almanya’da genelde kasım ayının
son haftasında açılıyor ve Noel zamanına kadar da açık kalıyor. Kısacası bir
curcuna olarak tabir edebileceğimiz bu pazarlarda neşe, eğlence, bolca
yeme-içme, çocuklara lunapark kıvamında ortamlar, ışık, müzik, kahkaha ve
epeyce bir kalabalıkla karşılaşmak Almanya’yı diğer zamanlarında düşündüğümüzde
epey şaşırtıcı.
|
Işıltılı Frankfurt Noel pazarı |
Bad Homburg
Bad Homburg’a gelecek olursak... Frankfurt - Bad Homburg
arası trenle yaklaşık 45 dk kadar sürüyor. Tren istasyonundan sonra yürüye
yürüye Noel pazarına varabilirsiniz, ya da otobüse binebilirsiniz. Şehri
Frankfurt’la kıyaslarsak, tabi ki daha ufak, daha tarihi ve sanırım daha yeşil.
Ayrıca şifalı suları ve spalarıyla ünlü. Pazarının en can alıcı noktası, şehirdeki
tarihi kalenin avlusunun içine kurulması ve Beyaz Kule etrafındaki mini buharlı
tren gezintisi.
|
Bad Homburg Kalesi'nin bahçesindeki ulu ağaç ve fonda Beyaz Kule |
Tüm çocuklar (ve büyükler de bence gizliden gizliye) bu buharlı
trene binmek için çıldırıyordu. Ancak
trende bir tamirat yapılıyordu, ki bu işlemi de DeutscheBahn (ulusal demiryolu
şirketi) çalışanlarının yaptığını özellikle belirtmek isterim. Ayrıca işlerini epey
ciddiye aldıklarını da. Biz tren biletlerimizi aldıktan sonra, tamiratın bitmesini
beklerken bir yandan da kurulan standları gezdik.
|
Bad Homburg Noel pazarı |
Sonunda çufçuflama zamanı gelmişti. Sabırsızlarla dolu
kuyruğumuzda adım adım ilerledik. İlk seferde Ozi, ben ve kardeşim bir tur
attık. Beyaz Kule’nin etrafında trenimizin buharı tüte tüte ağır ağır döndük.
İkinci turda bu defa trenin keyfini Ozi ve Tal çıkardılar. Söylememe gerek
yoktur sanırım ki, Ozi’yi trenden ayırmak zor oldu biraz.
|
İşte mini buharlı tren! |
Bir şeyler yemek için
kendimizi içerideki Kale kafeye dar attık. Sıcak sebze çorbası üstü tatlı ve
kahve imdadımıza yetişti. Bu arada birtakım yanlış anlamalar sonucu Ozi’nin tek
emziğini kaybetmiştik ve ona yeni emzik almalıydık. Ozi’yi de yedirip içirip,
arabasına yerleştirdik ve taşlı yolda tıngır mıngır giderken, bir baktım ki,
gözleri kapanmış, bizimki çoktan uykuya dalmış. Bu demekti ki ona emzik temin
ettikten sonra, “romantik” olarak etiketlendirilen Noel pazarında sıcak şarap
ve elma şarabı tadımına zaman ayırabiliriz.
|
Romantik bir pazar... |
Kuru kuru gitmez, yanında bir de “Flammkuchen”
yesek dedik. Kendisi pide ve pizza arası bir hamurişi. Çoook ince dikdörtgen
şeklinde hamur üzerine envai çeşit malzeme konulabiliyor. Bu arada elma şarabı
bence sıcak şaraptan daha lezzetli. Sanki daha ferah.
|
Flammkuchen ve sıcak şarap ikilisi |
Yeme-içme faslı bittikten sonra, kalenin dışına çıkıp
aşağıda bizi kendine çeken parka doğru yürüdük. Akşamın karanlığı hafiften
çökmeye başlamış, parkın ıssızlığı da üstüne eklenince gizemli bir ortam
oluşmuştu. Sanki her an bir köşeden atının üstünde gezinen bir şövalye ya da yürüyüşe
çıkmış bir asilzade veya prenses fırlayıverecek gibiydi. Ulu ağaçların altında
toprak bir yoldan yürüdük, bir göletin kenarından geçtik ve hop kale tekrar karşımıza
dikiliverdi. Epey dik bir yokuştan tırmandıktan sonra kalenin girişindeydik.
|
Bad Homburg sokakları |
|
Kalenin aşağısındaki park |
Kaleye gelirken kullandığımız alışveriş caddesi Louisenstrasse’ye paralel diğer
cadde Dorotheenstrasse’den istasyona doğru devam ettik ve Frankfurt’a geri
döndük.
Wiesbaden
Ertesi gün istikamet Wiesbaden’dı. Yine trenle yaklaşık 1
saat süren bir yolculuk yaptık. Burasıyla ilgili çok da fazla öne çıkan bir şeyler
anlatamayacağım. 2. Dünya Savaşı’nda bayağı hasar almış. Kumar şehri olarak da
biliniyormuş. Aslına bakılacak olursa düz bir şehir. Sanki bir memur ve esnaf
şehrini andırıyor. Ozi için yine eğlenceli oldu tabi, çünkü karşımıza bir
atlıkarınca çıktı. Noel zamanı her köşebaşında bir tanesine rastlamak mümkün. Şehrin
en önemli yapılarından biri 19.yy’da yapılmış “Marktkirche” kilisesi. Noel
pazarı da onun etrafında konuşlanmış.
|
Wiesbaden Noel pazarı |
|
Marktkirche Kilisesi |
Pazarda biraz dolanıp, hijyenik
durumundan şüphe ettiğimiz bir kafede birşeyler atıştırma gafletinde
bulunduktan sonra rotamızı merkezdeki “Warmer Damm” parkına çevirdik. Parkta
gezinirken Ozi uyuyakaldı. Tren istasyonuna geri dönerken bu kez otobüse
bindik. Ozi ne kadar yorulmuşsa, kendi kendine uyanacağı yoktu. Frankfurt’a
döndüğümüzde onu biz uyandırdık. Atlıkarıncalardan atlıkarınca beğenmeye burada
da devam etti.
J
|
Wiesbaden'da minyatür bir atlıkarınca |
Frankfurt
Frankfurt’ta daha önce gitmediğimiz nerelere gittik ? “Palmengarten”a
ve “Senckenberg Müzesi”ne. “Palmengarten”, mottosu “Bitkiler, Hayat, Kültür” olan dev
bir botanik bahçesi. Girişi 7 Euro. 13 yaşa kadar da 2 Euro. Kış olması
sebebiyle dış mekandaki bitkiler çok çeşitli değildi ama kapalı alanlarda
gerçekten ilginç bitkiler ve çiçekler gördük. Özellikle tropik bitkilerin
yetiştiği ve sergilendiği kısım görülmeye değerdi. Kaktüslerin yaşadığı yer
kuru ve sıcak, şu anda isimlerini pek hatırlamadığım dev tropik bitkilerin
olduğu kısım da oldukça nemli ve sıcaktı, tam bir balta girmemiş orman! Palmiyelerin
olduğu binanın içinde bir minik şelale bile vardı.
|
Palmengarten - Palmiye bahçesi |
|
Palmengarten'da bir balta girmemiş orman... |
Ayrıca Nisan-Ekim ayları
arasında Palmen-Express adı verilmiş trenle bahçenin etrafında turlayabilirsiniz.
Ozi uykuya daldığı için içerideki çocuk parkında oyun oynama şansı elde
edemedi. Biz de yapay gölün etrafında biraz yürüyüp buradan ayrıldık.
“Senckenberg” ise Avrupa’da Büyük Dinozor sergisine sahip en
büyük müze. Girişi 9 Euro. 6 yaş altı ücretsiz. Ha bir de, eğer Frankfurt’un
kardeş şehirlerinden birinden geldiğinizi kimliğinizle ispat ederseniz, o zaman
da ücretsiz giriş hakkına sahipsiniz. Eskişehir de Frankfurt’un kardeş şehriymiş.
J Müze birçok dinozor fosiline ev sahipliği
yapıyor. Ayrıca doldurulmuş kuş sergisi ve diğer bir sürü doldurulmuş hayvan da
mevcut. Biz ekstra ücret ödeyip, en üst kattaki örümcek sergisine de girdik.
Görsel olarak göz doyurucu ancak, İngilizce açıklamaların her zaman olmaması
biraz zorlayıcı ve bebek arabasıyla gezmek de merdivenler sebebiyle zaman zaman
sıkıntılı hal alabiliyor. Genel olarak özellikle çocuklarla eğlenceli ve
bilimsel zaman geçirilebilecek bir yer.
|
Senckenberg dinozor sergisi |
Bir de sıklıkla Avrupa müzelerinde dolanırken gözlemlediğim
bir durum var. İllaki ellerinde kağıtları ve kalemleriyle etrafta meraklı
gözlerle ve heyecan içinde koşturan çocuklar görüyorum. Okul gezisiyle müzelere
geliyorlar ve sadece öyle bakıp, anlatılanları dinleyip geçmiyorlar. Öğretmenleri onlardan öğrendikleriyle ilgili
geri dönüş yapmalarını bekliyor, ki bence çok yararlı bir uygulama. Oysa bizim
müze gezilerini algılama biçimimiz ne kadar farklıydı!
J
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder