14 Mart 2017 Salı

BU SEFER BAD HOMBURG, WIESBADEN VE FRANKFURT, ALMANYA'YA...

Noel zamanı demek, 2016’da da yine bize Frankfurt yolları ve tabi ki Noel pazarlarını ziyaret etmek demek oldu. Aralık ayının ortasında Hem Frankfurt’un, hem Bad Homburg vor der Höhe şehrinin (kısaca Bad Homburg diyorlar),  hem de Hessen eyaletinin başkenti olan Wiesbaden’ın pazarlarını bu vesileyle kolaçan ettik.

Noel pazarları en azından Almanya’da genelde kasım ayının son haftasında açılıyor ve Noel zamanına kadar da açık kalıyor. Kısacası bir curcuna olarak tabir edebileceğimiz bu pazarlarda neşe, eğlence, bolca yeme-içme, çocuklara lunapark kıvamında ortamlar, ışık, müzik, kahkaha ve epeyce bir kalabalıkla karşılaşmak Almanya’yı diğer zamanlarında düşündüğümüzde epey şaşırtıcı.

Işıltılı Frankfurt Noel pazarı


Bad Homburg

Bad Homburg’a gelecek olursak... Frankfurt - Bad Homburg arası trenle yaklaşık 45 dk kadar sürüyor. Tren istasyonundan sonra yürüye yürüye Noel pazarına varabilirsiniz, ya da otobüse binebilirsiniz. Şehri Frankfurt’la kıyaslarsak, tabi ki daha ufak, daha tarihi ve sanırım daha yeşil. Ayrıca şifalı suları ve spalarıyla ünlü. Pazarının en can alıcı noktası, şehirdeki tarihi kalenin avlusunun içine kurulması ve Beyaz Kule etrafındaki mini buharlı tren gezintisi.

Bad Homburg Kalesi'nin bahçesindeki ulu ağaç ve fonda Beyaz Kule
Tüm çocuklar (ve büyükler de bence gizliden gizliye) bu buharlı trene binmek için çıldırıyordu. Ancak trende bir tamirat yapılıyordu, ki bu işlemi de DeutscheBahn (ulusal demiryolu şirketi) çalışanlarının yaptığını özellikle belirtmek isterim. Ayrıca işlerini epey ciddiye aldıklarını da. Biz tren biletlerimizi aldıktan sonra, tamiratın bitmesini beklerken bir yandan da kurulan standları gezdik.


Bad Homburg Noel pazarı
Sonunda çufçuflama zamanı gelmişti. Sabırsızlarla dolu kuyruğumuzda adım adım ilerledik. İlk seferde Ozi, ben ve kardeşim bir tur attık. Beyaz Kule’nin etrafında trenimizin buharı tüte tüte ağır ağır döndük. İkinci turda bu defa trenin keyfini Ozi ve Tal çıkardılar. Söylememe gerek yoktur sanırım ki, Ozi’yi trenden ayırmak zor oldu biraz. 

İşte mini buharlı tren!
Bir şeyler yemek için kendimizi içerideki Kale kafeye dar attık. Sıcak sebze çorbası üstü tatlı ve kahve imdadımıza yetişti. Bu arada birtakım yanlış anlamalar sonucu Ozi’nin tek emziğini kaybetmiştik ve ona yeni emzik almalıydık. Ozi’yi de yedirip içirip, arabasına yerleştirdik ve taşlı yolda tıngır mıngır giderken, bir baktım ki, gözleri kapanmış, bizimki çoktan uykuya dalmış. Bu demekti ki ona emzik temin ettikten sonra, “romantik” olarak etiketlendirilen Noel pazarında sıcak şarap ve elma şarabı tadımına zaman ayırabiliriz.

Romantik bir pazar...
Kuru kuru gitmez, yanında bir de “Flammkuchen” yesek dedik. Kendisi pide ve pizza arası bir hamurişi. Çoook ince dikdörtgen şeklinde hamur üzerine envai çeşit malzeme konulabiliyor. Bu arada elma şarabı bence sıcak şaraptan daha lezzetli. Sanki daha ferah.

Flammkuchen ve sıcak şarap ikilisi
Yeme-içme faslı bittikten sonra, kalenin dışına çıkıp aşağıda bizi kendine çeken parka doğru yürüdük. Akşamın karanlığı hafiften çökmeye başlamış, parkın ıssızlığı da üstüne eklenince gizemli bir ortam oluşmuştu. Sanki her an bir köşeden atının üstünde gezinen bir şövalye ya da yürüyüşe çıkmış bir asilzade veya prenses fırlayıverecek gibiydi. Ulu ağaçların altında toprak bir yoldan yürüdük, bir göletin kenarından geçtik ve hop kale tekrar karşımıza dikiliverdi. Epey dik bir yokuştan tırmandıktan sonra kalenin girişindeydik.

Bad Homburg sokakları
Kalenin aşağısındaki park
Kaleye gelirken kullandığımız alışveriş caddesi Louisenstrasse’ye paralel diğer cadde Dorotheenstrasse’den istasyona doğru devam ettik ve Frankfurt’a geri döndük.

Wiesbaden

Ertesi gün istikamet Wiesbaden’dı. Yine trenle yaklaşık 1 saat süren bir yolculuk yaptık. Burasıyla ilgili çok da fazla öne çıkan bir şeyler anlatamayacağım. 2. Dünya Savaşı’nda bayağı hasar almış. Kumar şehri olarak da biliniyormuş. Aslına bakılacak olursa düz bir şehir. Sanki bir memur ve esnaf şehrini andırıyor. Ozi için yine eğlenceli oldu tabi, çünkü karşımıza bir atlıkarınca çıktı. Noel zamanı her köşebaşında bir tanesine rastlamak mümkün. Şehrin en önemli yapılarından biri 19.yy’da yapılmış “Marktkirche” kilisesi. Noel pazarı da onun etrafında konuşlanmış.

Wiesbaden Noel pazarı
Marktkirche Kilisesi
Pazarda biraz dolanıp, hijyenik durumundan şüphe ettiğimiz bir kafede birşeyler atıştırma gafletinde bulunduktan sonra rotamızı merkezdeki “Warmer Damm” parkına çevirdik. Parkta gezinirken Ozi uyuyakaldı. Tren istasyonuna geri dönerken bu kez otobüse bindik. Ozi ne kadar yorulmuşsa, kendi kendine uyanacağı yoktu. Frankfurt’a döndüğümüzde onu biz uyandırdık. Atlıkarıncalardan atlıkarınca beğenmeye burada da devam etti. J

Wiesbaden'da minyatür bir atlıkarınca
Frankfurt

Frankfurt’ta daha önce gitmediğimiz nerelere gittik ? “Palmengarten”a ve “Senckenberg Müzesi”ne. “Palmengarten”, mottosu “Bitkiler, Hayat, Kültür” olan dev bir botanik bahçesi. Girişi 7 Euro. 13 yaşa kadar da 2 Euro. Kış olması sebebiyle dış mekandaki bitkiler çok çeşitli değildi ama kapalı alanlarda gerçekten ilginç bitkiler ve çiçekler gördük. Özellikle tropik bitkilerin yetiştiği ve sergilendiği kısım görülmeye değerdi. Kaktüslerin yaşadığı yer kuru ve sıcak, şu anda isimlerini pek hatırlamadığım dev tropik bitkilerin olduğu kısım da oldukça nemli ve sıcaktı, tam bir balta girmemiş orman! Palmiyelerin olduğu binanın içinde bir minik şelale bile vardı.

Palmengarten - Palmiye bahçesi
Palmengarten'da bir balta girmemiş orman...
Ayrıca Nisan-Ekim ayları arasında Palmen-Express adı verilmiş trenle bahçenin etrafında turlayabilirsiniz. Ozi uykuya daldığı için içerideki çocuk parkında oyun oynama şansı elde edemedi. Biz de yapay gölün etrafında biraz yürüyüp buradan ayrıldık.

“Senckenberg” ise Avrupa’da Büyük Dinozor sergisine sahip en büyük müze. Girişi 9 Euro. 6 yaş altı ücretsiz. Ha bir de, eğer Frankfurt’un kardeş şehirlerinden birinden geldiğinizi kimliğinizle ispat ederseniz, o zaman da ücretsiz giriş hakkına sahipsiniz. Eskişehir de Frankfurt’un kardeş şehriymiş. J  Müze birçok dinozor fosiline ev sahipliği yapıyor. Ayrıca doldurulmuş kuş sergisi ve diğer bir sürü doldurulmuş hayvan da mevcut. Biz ekstra ücret ödeyip, en üst kattaki örümcek sergisine de girdik. Görsel olarak göz doyurucu ancak, İngilizce açıklamaların her zaman olmaması biraz zorlayıcı ve bebek arabasıyla gezmek de merdivenler sebebiyle zaman zaman sıkıntılı hal alabiliyor. Genel olarak özellikle çocuklarla eğlenceli ve bilimsel zaman geçirilebilecek bir yer.

Senckenberg dinozor sergisi
Bir de sıklıkla Avrupa müzelerinde dolanırken gözlemlediğim bir durum var. İllaki ellerinde kağıtları ve kalemleriyle etrafta meraklı gözlerle ve heyecan içinde koşturan çocuklar görüyorum. Okul gezisiyle müzelere geliyorlar ve sadece öyle bakıp, anlatılanları dinleyip geçmiyorlar.  Öğretmenleri onlardan öğrendikleriyle ilgili geri dönüş yapmalarını bekliyor, ki bence çok yararlı bir uygulama. Oysa bizim müze gezilerini algılama biçimimiz ne kadar farklıydı! J


Hiç yorum yok: